25 Nisan 2008 Cuma

Okyanus bitkileri










Şu an soluduğunuz havadaki oksijenin büyük bir kısmı, deniz ve okyanuslarda yaşayan ve klorofil içeren bitkiler tarafında fotosentez yoluyla üretilir.

Nasıl ki atmosfer şartlarında klorofil içeren bir bitki havadan CO2 yi, topraktan suyu ve güneşten ışığı alarak fotosentez yapıp canlılar için oksijen üretiyorsa aynı şekilde deniz ve okyanuslarda da güneş ışığının varabildiği bölgelerde bulunan klorofilli bitkilerde oksijen üretmektedirler.



Bu canlıların büyük bölümünü ise yosunlar teşkil eder.Bunun yanında daha adını sayamadığımız onbinlerce tür deniz bitkisi vardır.


Deniz bitkilerinin ihtiyacı olan su zaten yaşam ortamı olan denizden, CO2 ihtiyacı ise diğer tüm deniz canlıları tarafından karşılanır.Eğer bu tabiat harikaları denizlerde var olmasaydı hemen hemen tüm deniz canlıları oksijensizlikten hayatını kaybedecekti.

Basit bir canlı gibi görünen bu yaratıkları aslında ekosistemin vazgeçilmez birer parçasıdırlar.



Bu canlıların milimetrelerle ölçülebilecek kadar küçük olanları olduğu gibi yüzlerce metre uzunluğunda devasal boyutlara sahip olanlarıda vardır.

Atlas okyanusu kıyılarında yaşayan birtür deniz bitkisi, fotosentez yapmak için oldukça mükemmel bir yöntem geliştirmiştir.


Bu bitki tıpkı bir " Palmiye " ağacına benzer ve onlarca metre uzunluğundaki dallarının uçlarında bir veya birkaç adet hava kesesi bulunur.Bu hava keseleri, bitki geliştikçe gitgide büyüyerek bitkinin dallarını suyun kaldırma kuvvetinin etkisiyle yukarı doğru kaldırır.

Bu şekilde deniz yüzeyine yaklaşan dallar güneş ışığından olabildiğince faydalanarak fotosentez yapma imkanı bulur.


Deniz bitkilerinin üremeleri hem eşeyli hemde eşeysiz olabilmektedir.

Erkek bitkiden gelen bir sperm ile dişi bitkiden gelen bir yumurta hücresinin birleşmesiyle (eşeyli üreme) yavru bir bitki meydana gelebildiği gibi bazı bitkiler ikiye bölünme ve " Tomurcuklanma " ile de çoğalabilir (eşeysiz üreme).

Tomurcuklanma, bir bitkinin belirli bir bölgesinde büyüyen hücre veya hücre gruplarının daha sonra bitkiden ayrılarak bağımsız bir şekilde kendi başına büyüyüp gelişmesi olayıdır.

Karada yaşayan bazı bitki türleride tomurcuklanma ile çoğalmaktadır.

Köpekbalıkları

Yüksek Organizasyonlu Deniz Canlıları :


Yüksek organizasyonlu canlılar çok sayıda türleri kapsamakla birlikte biz en çok bilinen " Köpek balıkları " ve " Balina " türlerine örnekler verdik.

Köpek balıkları belgesellerde ve filmlerde gördüğünüzden çok daha mükemmel ve gizemli yaratıklardır.Köpek balıklarının kendi içerisinde birçok alt türleri vardır.

Örneğin mamuzlu köpek balığı, boğa köpek balığı ve çekiç başlı köpek balığı gibi.Fakat köpek balıklarının bazıları çok uysal olmakla birlikte diğer bazı türleri oldukça saldırgan olup önüne gelen hemen her tür canlıya saldırabilirler.

Saldırgan bir köpek balığı grubu kendilerinden onlarca kat daha büyük olan balinalara bile saldırabilirler.

Bu balıklardan en ünlüsü ise " Beyaz köpek balıkları " dır.

Bu balıklar köpek balığı türleri arasında en saldırganı olup yunuslara, foklara, deniz aslanlarına ve hatta balinalara bile saldırabilirler.

Bir köpek balığını tehlikeli yapan en önemli organları dişleridir.Eğer dişleri normal bir balığınki gibi pek keskin olmasaydı, köpek balıkları tanındığı kadar tehlikeli olmayacktı.
Birçok insan köpek balığının avını özellikle kuvvetli çene darbeleriyle parçaladığını zanneder fakat asıl fonksiyon çenede değildir.
Köpek balıklarının dişleri öyle mükemmel bir anatomiye sahiptirki hem bir jilet kadar keskin hemde ince elenmiş bir testere kadar yivlidir.

Bir köpek balığı avını ısırdıktan sonra başını derhal sağa sola doğru sallamaya başlar.Bu şekilde davranarak dişleri arasına sıkışan bir objeyi ivmelendirip yanal olarak dişleri üzerinde hareket etmesini sağlar.

Obje veya av, dişleri üzerinde hareket ettiği zaman jilet kadar keskin olan dişler tarafından rahatlıkla kesilir.Böylelikle balık avını kısa süre içerisinde parçalayarak etkisiz hale getirir.

Köpek balığı avını parçalarken gözlerini asla açmaz.

Bunu yapmasının nedeni ise avını parçalaması esnasında etrafa saçılacak kemik parçalarından gözlerini korumak içindir.

Çünki bir canlının kemiği kırıldığı (insan olsun hayvan olsun) zaman küçük partiküller haline gelen kemik parçaları oldukça keskin bir hale dönüşür.

Bazı köpek balığı türlerinin boyları oldukça büyük olmasına karşın çok uysal olabilirler.Hatta bazı türleri iri memelilere saldırmak yerine deniz planktonları ve küçük deniz canlıları ile beslenmektedir.

Sağdaki resimde erişkin bir köpek balığı, bir insanla karşılaştırılmış olarak görülüyor.

Buna karşın doğada, resimdekinden çok daha iri köpek balıklarınında yaşamasına karşın bazıları insanların zannettikleri gibi bir saldırganlık göstermezler.

Balıklar



Omurgalı Hayvanlar

Baştan (merkezi sinir sisteminden) çıkan sinirler vücuda sırt tarafından ve omurga iskeleti içinden dağılır. Dolaşımları kapalıdır. Kandaki oksijen bağlayıcı pigmentler alyuvarlarda bulunur. Duyu organları gelişmiş yapıdadır. Amfiyoksüs gibi ilkel kordalılarda kıkırdak veya kemik bulunmaz. Hepsi ayrı eşeylidir.

a. Balıklar
Solungaç solunumu yaparlar. Üyeleri yüzgeç şeklindedir. Denizlerde ve tatlı sularda yaşar, dış döllenme ve gelişme yaparlar. Vücutları zaman zaman dökülebilen pullarla örtülüdür. Değişken ısılı (soğuk kanlı) hayvanlardır.
Bazılarının iskeleti sadece kıkırdaktan oluşur (köpek balıkları gibi). Çoğunluğu kemikli balıklara ait türler oluşturur.

Sudaki Tuzak


SUDAKİ TUZAK


Bazı okyanus ve tatlı sularda yaşayan bir tür bitki beslenme ihtiyacını ilginç bir tuzak sistemiyle karşılamaktadır.Bu bitkinin Türkce ismi " Su kapanı " dır.Bu bitki tıpkı sönmuş bir balona benzer.Bitkinin vücudunun etrafından sarkan ilginç uzantılar vardır.Bu uzantılar aslında dokunma duyusunu algılayabilen reseptörlerdir.Bunun dışında birde bitkinin gövdesinin yanında bir kapakçık bulunur.Yakınlardan geçen bir canlı bu reseptörlere dokunduğu vakit kapakçık derhal açılır.Bir vakum sistemiyle bitkinin içine süratle su dolmaya başlar.

Şeklin sağdaki ve alttaki bölumlerindede görüldüğü gibi suyun akım şiddetine kapılan canlı bitkinin içerisine sürüklenir.Ardından kapak süratle kapanır.

Tabii bundan sonra canlının yapacağı pek birşey kalmaz.Bu aşamadan sonra bitki salgıladığı enzimlerle (eritici maddelerle) böceği sindirerek besin ihtiyacını karşılamış olur.

Yumuşakçalar (Mollusk)


Yumuşakçalar (Mollusk)



Okyanus ve denizlerde yaşayan diğer bir canlı grubu ise, genel latince isimleri " Mollusk " olan yumuşakçalardır. Bu canlıların vücutları adındanda anlaşılacağı gibi oldukça yumuşak bir yapıya sahip olup, bazı türlerinin vücutları oldukça sert kabuklarlada kaplı olabilir.

Yumuşakçaların en iyi bilinen iki örneği " Mürekkep balığı " ve kabuklu bir yapıya sahip olan " Deniz minareleri " dir.

Mürekkep balıkları, gerek anatomik yapıları gerekse savunma mekanizmaları bakımından oldukça ilginç canlılardır.

Belgesellerde sık olarak gördüğümüz bu canlıların hareket mekanizmaları, bir jet motorunun çalışma prensibiyle aynıdır.Bu prensip " etki - tepki " prensibidir.Yani bir yandan madde alınırken diğer yandan madde verilmekte ve bu şekilde süratle hareket etmektedir.

Balık, öncelikle vücudunu, arka tarafından aldığı bir miktar su ile doldurur.Ardından karın kaslarını büyük bir şiddetle kasarki bu kasılma neticesinde sıkışan su büyük bir süratle yine vücudun arka tarafından dışarı püskürtülür.Dışarı püskürtülen su, balığın büyük bir hızla ileri doğru ivmelenmesini sağlar.

Bunun yanında hayvan düşmanlarından korunmak için bir tür sıvı salgılarki bu sıvı mürekkebe benzer olup salgılandığında, kendisi kovalayan avcının görmesini engelleyecek kadar suyu bulandırabilir.

Yine bir mollusk olan deniz minareleri ise, yumuşak bir vücuda sahip olmasına karşın çok sert bir kabuğa sahiptir.

Bu kabuğun en önemli fonksiyonu canlıyı düşmanlarından korumasıdır.

Nasıl oluyorda bu canlılar etraflarını kabukla örtebiliyorlar ?

Bir sperm ile bir yumurtanın birleşmesinden sonra zigotu meydana getirdiğini ve bu zigotun ardı ardına milyonlarca kez bölünerek bir yavru canlıyı meydana getirdiğine değinmiştik.Mesela insan yavrusunda, en dıştaki hücreler diğer hücrelerden farklılaşarak keratin adı verilen bir madde üretir ve " Derinin " şekillenmesini sağlarlar.

Deniz minarelerinde ise, zigot milyonlarca kez bölünerek yavruyu meydana getirdiğinde, yavrunun en dıştaki hücreleri " Kalsiyum " salgılayan özel bir hücre tipine farklılaşırlar.Bu hücreler, canlının içinde yaşadığı deniz yada okyanuslardan absorbe edilen kalsiyumu düzenli bir şekilde salgılayarak canlının etrafında kalın bir tabaka oluşmasını sağlarlar.

Genelde beyaz görünen bu canlılar yandaki şekilde görüldüğü gibi rengarenk motiflerede sahip olabilirler.

Derisi dikenliler (Ekinodermata)




Derisi dikenliler (Ekinodermata)



Derisi dikenli deniz yaratıklarının başında " Deniz yıldızları ", " Deniz hıyarları " ve değişik şekillerdeki dikenli canlılar gelmektedir.

Bu hayvanların yaşayış tarzları pek aktif olmasada görünüş itibariyle deniz diplerinde bir renk cümbüşü meydana getirmektedirler.Görünümleri göze çok hoş gelen bu yaratıklar alımlı renkleriyle deniz diplerindeki vahşi yaşamın vazgeçilmez birer parçasıdırlar.

Deniz yıldızları bilindiği gibi ikiye, üçe, dörde veya daha fazla sayıda parçalara ayrılmasına rağmen her ayırdığınız parça kendini tamir ederek yeni bir deniz yıldızı verebilir.Canlıların bu yeteneklerine "Rejenerasyon" yani tamir edebilme özelliği denir.

Deniz yıldızlarının bazı türlerinde dikenler oldukça uzun olup, yıldızı vahşi deniz canlıları tarafından parçalanma tehlikesine karşı korur.

Yukarıdaki resimlerden soldakinde bir " Deniz hıyarı ", sağdakinde ise bir " Deniz kestanesi " görülmektedir.

Deniz hıyarları, protein bakımından zengin olup uzakdoğu ülkelerinde besin kaynağı olarak tüketilmektedir.Bu canlılar genellikle fazla derin olmayan okyanus sularında yaşarlar.

Deniz kestaneleri ise dışarıdan basit bir yapıya sahip olduğu izlenimini verir fakat iç organları oldukça kompleks bir yapıya sahiptir.Öyleki kestanenin içerisinde, hayvanın sudaki oksijeni rahatça soluyabilmesi için suyu vücudunun içerisinden geçiren karmaşık devri-daim organları bile vardır.

Bu mükemmel deniz yaratıkları, gözalıcı renkleriyle deniz diplerini adeta birer cennete çevirirler.

Deniz ve tatlısu mikroorganizmaları


Deniz ve tatlısu mikroorganizmaları


Resimde görülen canlılar bakteri ve virüslerden sonra denizlerde yaşayan en küçük canlılar sayılabilirler.

Bu canlılara " Plankton " adı verilmektedir.Planktonlar tatlı sularda yaşayabildiği gibi deniz ve okyanusta yaşayanlarıda vardır.

Bu canlılar tıpkı bakteriler gibi ikiye bölünerek çoğalmaktadırlar.Önce canlının içerisindeki DNA replikasyonla kopyalanarak iki katına çıkarılır ve ardından canlının vücudu ikiye bölünür.

Miktarı iki katına çıkan DNA nın yarısı birinci yavru hücreye diğer yarısı ise ikinci yavru hücreye aktarılır.

Planktonların en önemli özellikleri, suda yüzmek için aktif olarak belli bir hareketleri olmamasıdır.Bu canlılar bulundukları su ortamının akımına bağımlı olarak başıboş dolanırlar.

Yandaki resimde ise okyanus ve denizlerde, hatta havuz suları gibi tatlı su birikintilerinde bile yaşayabilen diğer başka bir tür tekhücreli canlı türünü görmektesiniz.

Planktonlar ancak mikroskopla görülebilirler fakat çıplak gözle dikkatlice bakıldığında görülebilecek kadar büyük olanlarıda vardır.

Bu mikroskobik canlılardan en çok bilineni ise " Alg " adı verilen tek hücreli bir canlı türüdür ki algler hemen hemen heryerde yaşamaktadırlar.

Denizlerde, tatlı sularda, okyanuslarda, havuz sularında, su birikintilerinde çamurların içinde ve nehirlerde bile yaşamaktadırlar.Bu kadar fazla bir yaşam alanına sahip canlılar biz ziyaretçilerin bile gözünden kaçmış olamaz.

Sizlerde aslında alg ve diğer tek hücreli canlıları mutlaka biryerlerde görmüşsünüzdür.

Örneğin bir havuz veya inşaat sahasındaki şeffaf su birikintilerinin renginin, birkaç gün sonra yeşile veya kırmızıya dönüştüğünü görmüşsünüzdür.Bu sularda ilk zamanlarda yaşayan binlerce tek hücreli canlı türü, uygun bir sıcaklığa geldiğinde süratle çoğalmaya başlarlar. Yanlızca birkaç gün içerisinde sudaki canlı sayısı milyarı bulabilir.Bu kadar fazla sayıdaki tek hücreli canlılar suyun rengini bulandırmaya başlar.

Suyun rengi niçin yeşile dönüşüyor ?

Bunun nedeni ise bazı planktonların, tıpkı yeşil bitkiler gibi klorofil molekülünü içermesinden dolayıdır.Hatırlarsanız bitkilerin yapraklarının renginin yeşil olarak görünmesinin klorofil molekülünden dolayı olduğunu söylemiştik.

İşte bu tip planktonlarında vücutlarında klorofil molekülü vardır ve tıpkı bitkiler gibi fotosentez yaparlar.Bu yüzdendir ki taksonomik olarak sınıflandırılırken bitkiler kategorisinemi yoksa hayvanlar kategorisinemi konacağı konusunda sistematikçilerin ortak bir kararı yoktur.